Tepe
Emin durup sırtında taşıdığı odun parçalarını yere koydu ve kasabanın ucundaki tepeye doğru baktı. Arkadan gelen arkadaşı Emin'in yanında durdu ve,
-Ne oldu, neden durdun?
-Sanki bir ışık gördüm.
Arkadaşı Emin'in baktığı yöne doğru baktı ve,
-Nerede, tepede mi?
-Evet.
-Emin misin? Oraya kimse çıkmaz ki.
Emin bir süre daha tepeye baktıktan sonra,
-Bilmem, belki de yanlış görmüşümdür. Neyse, hadi şu odunları kasabaya götürelim de biraz ısınalım, bu akşam hava çok soğuk.
Böylelikle, yağan karın da etkisiyle yerdeki karların içinde kaybolmaya başlayan odun parçalarını tekrar sırtlarına yükleyip kasabanın yolunu tuttular.
-----------------------------------
Yine bir akşam üzeri, Emin ve arkadaşı topladıkları odunlarla kasabaya dönerlerken, Emin aynı yerde durdu. Arkadaşı,
-Yine mi ışık?
-Hayır, duymuyor musun?
-Neyi?
-Kahkahalar...
-Ben rüzgardan başka bir şey duymuyorum.
-Kesildi. Sanki bir şenlik, bir masanın etrafında oturmuş insanlar, eğleniyorlardı.
-Bence sen soğukta fazla kaldın, hadi bir an önce kasabaya dönelim de ısınalım.
-----------------------------------
Aradan haftalar geçti, Emin ve arkadaşı her gün odun toplamaya gittiler ve her akşam topladıkları odunlarla kasabaya döndüler. Bir akşam üzeri Emin tekrar aynı yerde durdu. Arkadaşı,
-Yine mi, bu sefer ne var?
-Kokuyu alıyor musun?
-Ne kokusu?
-Çiçekler...
-Kışın ortasında? Benimle eğleniyor musun? Emin, inanmıyorum! Ağlıyor musun?
-Çok güzel kokuyor.
-Tamam, bu kadar yeter. Seni doktor babaya götürüyoruz.
-----------------------------------
Kasabaya dönünce taşıdıkları odunları bırakıp doktor babaya gittiler. İçeriden sesler geliyordu. Dışarıda biraz beklediler. Biraz sonra içeriden bir kadın çıktı ve yürüyerek uzaklaştı. Emin ve arkadaşı doktor babanın yanına girdiler ve Emin'in arkadaşı söze başladı,
-Doktor baba bu benim arkadaşım, akşamları kasabaya dönerken kasabanın ucundaki tepede ışık görüyor, sesler duyuyor, kokular alıyor. Neden böyle oluyor, bunun çaresi nedir?
Doktor baba Emin'e baktı ve,
-Ne zaman?
Emin, arkadaşına baktı ve onun da hiçbir şey anlamadığını gördü.
-Ne zaman, derken?
-Ne zaman gidiyorsun?
Emin aynı şaşkınlıkla,
-Nereye?
-Tepeye, tabi ki.
-Nasıl yani, tepeye çıkılır mı?
-Genç adam, tepenin kokusunu alan oraya çıkmalıdır.
Bu sırada Emin, arkadaşının kolunu çektiğini hissetti. Arkadaşı, Emin'in kulağına eğilip,
-Kafayı yemiş.
Neyse ki doktor baba o sırada arkasını dönüp kitaplarını karıştırmaya başlamıştı.
Emin ve arkadaşı,
-Peki, teşekkürler,
diyerek kapıdan çıkarlarken, doktor baba arkasını dönmeden yüksek sesle,
-Genç adam, tepeye çıkılır, ama kasabayı bırakman lazım.
Yuvaya dönüşün mübarek olsun. Hepimizi dağın tepesinden ovaya doğru salıverdiler ve beklemeye başladılar geri dönmemizi!.. Ovanın verimli topraklarının hoşa giden ürünleri bize dağı unutturmasın diye bazan bir ışık , bir ses, bazan da bir koku ile dağ kendini hep hatırlatır..
ReplyDeleteNe mutlu bütün duyargaları dağın çağrısını algılayanlara ve gözünü zirveye dikenlere!.. Dağa yönelen Emin’e dağın sahibi kerem gösterecektir…
Vay beeee
ReplyDelete