Mandalina Ağacı
Köyün eteklerinde, kimsenin ulaşamadığı bir yamacın tepesinde bir mandalina ağacı varmış. Bu ağacın meyveleri gören herkesi büyülermiş. Ama meyvelere ulaşamadıkları için, kimse toplayamazmış. Rüzgâr eser, yağmur yağar, meyvelerden bazıları mevsim sonunda yamaçtan aşağı yuvarlanırmış. Köylüler de bu çürümeye yüz tutmuş meyveleri toplarmış ancak.
Bir gün, köylülerden biri yamaca tırmanmayı başarmış ve topladığı meyveler dertlilere deva, hastalara şifa olmuş. Meyveler o kadar lezzetliymiş ki, köyde 40 gün 40 gece şenlik yapılmış.
Bu sırada köyden geçmekte olan bir tüccar meyvelerden birini yanında şehre götürmüş. Pazar yerinde tezgâhını açmış ve başlamış meyveyi övmeye. Dertlilere deva, hastalara şifa, baldan tatlı bir meyve satılıyor diye kulaktan kulağa yayılmış ve en son kralın kulağına gitmiş.
Kral: “Hemen o meyveyi alın ve tüccarı da getirin!” diye saray muhafızlarına emir vermiş. Kısa bir süre sonra tüccar ve meyve kralın huzuruna getirilmiş. Meyveyi gören kral hemen yerinden kalkmış ve meyveye uzanmış. Kral’ın meyveyi yemeye niyet ettiğini gören vezir: “Aman efendim, düşmanınız çoktur, önce bir başkası yesin!” diye araya girmiş. Meğer kral o zamana kadar saray aşçısı tadına bakmadan hiçbir şeyi yemezmiş. Ama meyvenin kokusu krala her şeyi unutturmuş ve veziri susturup meyvenin hepsini yemiş.
Kral gözlerini kapatmış ve tüm saray halkı nefesini tutmuş. Sonra birden kral gözlerini açmış ve ileriye atılıp tüccarın yakasına yapışmış: “Söyle, bu meyveyi nereden buldun?” Tüccar, köyü tarif etmiş ve meyveyi veren ağacın kimsenin çıkamadığı bir yamaçta olduğunu anlatmış. Kral, tüccarın kucağına ömründe görmediği kadar altın doldurduktan sonra hemen adamlarını toplamış ve köye doğru yola çıkmışlar.
Bütün kış kralın adamları yamaca tırmanmaya çalışmış, köprüler kurmayı denemiş ama bir türlü başaramamışlar. Sonunda meyveler dökülmüş, ayağının altındaki çürümüş meyveleri gören kral adamlarını toplayıp sarayına dönmüş. Bir daha da köye gitmemiş.
Aradan yıllar geçmiş. Köylüler yamaca tırmanmaya çalışmayı bırakmışlar. Bir kış günü, köyün gençlerinden biri: “Ben o ağacın meyvelerini toplayacağım ve köye tekrar şenlik getireceğim!” demiş. Ve başlamış tırmanmaya. Yağan yağmur toprağı çamur yapmış. Gencin ayağı kaydıkça geri yuvarlanır ve yüz üstü çamura batarmış. Gencin bu halini gören köylüler: “Kral ve adamları başaramadı, gel vazgeç” derlermiş.
Genç her yıl denemiş, hiçbir zaman ağaca ulaşamamış. Bazen ağacın yamaçtan dışarı sarkan köklerine ulaşır ve sallarmış. Gencin kafasına düşen meyveler köylüleri eğlendirir, dertlilere dertlerini unutturur, hastaları güldürür, şifa olurmuş.
Comments
Post a Comment